Copyright 2024 - MEKSAV

Hacı İbrahim Hakkı Öçal Melami ve Ahmet Kayhan Dede

Sevgili Efendimiz İbrahim Efendi ( Hacı İbrahim Hakkı Öçal ) ile Ahmet Kayhan Dede arasında dostluğu ifade etmek için aralarındaki anılardan ikisini yazmak istedim. Çünkü hak dostları her hal ve sözleri ile etraflarında bulunan insanları irşat etmekte ve yol göstermektedirler. Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi onlara ve bizlere olsun.

Daha ne istiyorsunuz! Ona giden kurtulmuştur;

İhvandan Ferhan Hanım ( Ferhan Zeynep Çiftlik ) bir ziyaret için Ankara’ya gideceği zaman İbrahim Efendi’ye uğrar. “Efendim Ankara’ya gidiyorum. Bir isteğiniz var mı?” diye sorar. İbrahim Efendi; “Ahmet Kayhan Dede’ye git, benim selamımı söyle” der.

Ferhan Hanım Ankara’ya geldiğinde Zeynep Arıkan Hanım Efendiyi de ziyaret eder ve ona derki; “ Efendim Ahmet Kayhan Dede ’ye selam söyledi, ona gideceğim”. Zeynep Hanım Efendi; “Kızım, Kayhan Dede biraz rahatsız. Ancak belirli günlerde ve belirli saatlerde ziyaretçi kabul ediyorlar. Ona göre git” der.

Ferhan Hanım, bir ihvan kardeşimiz ve annesi ertesi gün Ahmet Kayhan Dede’nin evine giderler. Kapıyı çalarlar, genç bir bayan kapıyı açar, “ziyaretçi kabul etmiyoruz” diyerek kapıyı hızlıca kapatır. Bunun üzerine Ferhan Hanım tekrar ısrarla kapıyı çalar. Aynı hanım kapıyı açtığında; “Bakın, ben Kuşadası’ndan geliyorum. İbrahim Efendinin selamını getirdim. Eğer içeri almazsanız vebali sizin boynunuza” der. Bunun üzerine genç hanım; ”Biraz bekleyin, sorayım” der. Birazdan geri döner, kapılar açılır ve biraz mahcup; ”buyurun” der. O sırada arkalarında beliren iki genç kızda onlarla içeri girer.

Ahmet Kayhan Dede’nin bulunduğu odaya alınırlar. Efendi buyur eder, “hoş geldiniz” der. Selamlar iletilip hal hatır sorulduktan sonra Kayhan Dede iki genç kıza döner ve sorar; “Ne istiyorsunuz? Kızlardan birisi polis olmak istediğin, diğeri nişanlısı ile ilgili bir şeyler ister. Kayhan Dede kızlara dua eder bir şeyler de tavsiye eder.

Sonra Ferhan Hanım’a döner ve ;”Siz ne istiyorsunuz?” diye sorar. Ferhan Hanım; “Hayırlısını, hayırlı olanı” der. Ahmet Kayhan Dede biraz celalli gibi ama tebessümle “Daha ne istiyorsunuz. İbrahim efendiyle mülaki olmuşsunuz. Daha ne istenir. Ona giden kurtulmuştur” der.

Sonra, Ahmet Kayhan Dede Ferhan Hanım’a “Bak, bu kızları da bana Hacı Bayram gönderdi” der.

Biraz daha oturup dışarı çıktıklarında Ferhan Hanım genç kızlara sorar “ Sizi Ahmet Kayhan Dede’ye kim gönderdi?” diye. Kızlar; “Biz Hacı Bayram türbesinde dua ediyorduk. Yanımıza yaşlı bir teyze geldi. Bize; Ahmet Kayhan Dede’ye gidin, ondan dua isteyin dedi” derler. 

Bizde cüz’i irade var, sizde yok!

İbrahim Efendi, birazda rahatsız olduğu bir dönemde, daha önce zahiren görüşmedikleri Ahmet Kayhan Dede’yi “ziyaret etmek isterdim” deyince, bir dostumuz “ben sizi götürürüm” der. Birkaç gün sonra o dostumuz arabası ile gelir ve Kuşadası’ndan Ankara’ya yola çıkılır.

Ahmet Kayhan Dede’nin evine gelindiğinde o dostumuz rahatsız olan İbrahim Efendi’yi sırtlayarak merdivenleri çıkartır ve Ahmet Kayhan Dede ile aralarında şu sohbet başlar;

Ahmet Kayhan Dede; Efendim hasta halinizle zahmet etmişsiniz. Bizim size gelmemiz gerekirdi.

İbrahim Efendi; Olur mu efendim. Siz benden büyüksünüz. Teeddüp ederim, hayâ ederim.

Ahmet Kayhan Dede; Ama efendim, bizde cüz’i irade var, sizde ise yok. Biz gelmeliydik.

İbrahim Efendi; Ha, o zaman başka! Buradan Kuşadası’na dizlerinizin üzerinde yürüyerek gelseniz, yeridir.

Sevgili dostlar, bu konuşma iki Hakk dostunun bizlere ve sonrakilere, arif olanlara verdiği büyük bir derstir. Allah onlardan razı olsun. 

Kamil Çiftlik

Ahmed Kayhan Dede’nin Eserleri 

Ahmed Kayhan Dede’nin yazdığı dört tane kitabı vardır. Kitaplarında içerik olarak tasavvuf yer almaktadır. Bu kitaplar, “Ruh ve Beden”, “Adem ve Alem”, “İrfan Okulunda Oku”, “Hadis-i Erbain” ve “Aradığımı Buldum”dur.  Bu kitaplarının yanında Ahmed Kayhan Dede’nin kayıt altına alınmış yazıları ve sohbetleri de ayrıca bulunmaktadır.

Aşağıda sizlere Ahmed Kayhan Dede’nin “Adem ve Alem” kitabından ve “Allah Kullarını Sever” sohbetinden örnekler sunuyoruz.

Kitap: Adem ve Alem

Allah İnsanı Niçin Yaratmıştır

Bismillahirrahmanirrrahim-

Ve ma halaktül cinne vel inse illa liyabüdun...

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Kur’an-ı Kerim, Zariyat Suresi, 51:56 

Ayetin Ledünni tefsiri:

Mutasavvıfin-i kiram hazeratı ile zahir ehli ulemasının bu ayeti anlayışları arasında, büyük fark vardır.

Tefsirciler sultanı İbn-i Abbas Hazretleri, “liyabidün”u “liyarifün” şeklinde tercüme etmekle, ayetin batın anlamını ifşa etmişlerdir. Bu durumda çıkan yüce anlam, “biz insanı bizi bilsin diye yarattık,” olmaktadır. Buna böylece işaret ettikten sonra, ledün deryasının eşsiz dalgıcı, tevhid akidesinin eşsiz kaşifi, Şeyhü’l Ekber Muhyiddin Arabi Hazretlerinin Fütuhatü’l Mekkiye’sinin 664. babına bir bakalım.

Allahu Zülcelal, bütün alemleri birtakım sebeplerle birbirine bağladı. Bizimle kendi zatı arasında bir ilişki ve bir rabıta yarattı. İlahi esmasını üzerimize tecelli buyurdu. Herbirini, tecelliyatının gereği ile amel ettirdi.

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim. Sevdim ve bütün cevherlerimi bu alemlere saçtım,” (Ve küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en urefe) buyurdu. Arif bir şair, bu sırra işaretle şöyle buyurmaktadır:

Küntü kenz esrarını saçtın cihan pazarına,

Herbiri göründü bir suretle ki, manası biziz.

Allah, Küntü kenzen mahfiyyen hadis-i kudsi’sinde, “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Muhabbetimden halkı yarattım,” buyuruyor. Böylece, zatının bilinmesine, bizi vasıta kıldı. Bizi bilinmekliğinin şerefi ile şereflendirdiği için ve zatına benzer hiçbir varlık yaratmadığı için, insanları da varlıklara benzetmeyerek, onlara bir şeref daha verdi.

Yaradılışın kemali, hem bizimle, hem de Allah’ın Esmaül Hüsna’sı iledir. Ancak, O, nefsi itibariyle kâmil ve zatı itibariyle mükemmeldir. Tekâmül etmek için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Her şey O’na muhtaçtır. Bütün alemleri icad ederek bize tarif etti ve bu suretle bize kendisini bildirdi. Aşağıdaki beyit, bu gerçeklerin şiir dilindeki ifadesidir:

Himmetin bu ola kim daim Hakk’ı anlayasın,

Hakk’ı bilmekten yeğ olmaz iki alemde sevap.

Yani, gayretin daima, Hak Teâlâ’yı anlamaya yönelik olmalıdır. Zira Hak Teâlâ’nın katında hiçbir sevap, onun mukaddes zatını bilmek kadar yüce olamaz.

Gene Fütuhatü’l Mekkiye’nin 271. babında, Muhyiddin Arabî Hazretleri şöyle diyor: “Aralarında ilişki olmayan insanlar bile, birbirleriyle dostluk, arkadaşlık edemezler. Çünkü dostluk, ahbaplık, insan için birleşme noktası ve aralarındaki bağdır. Halik ile insan arasındaki dostluğun bağı ise, Halik’in insanı, kendi sureti üzerine halk etmiş (yaratmış) olmasıdır. Ancak gene bu bağ dolayısıyladır ki, yalnız insan ulûhiyet davasında bulunmuştur. Firavun, “Ben sizin en büyük Rabbinizim,” (Naziat, 79.24)demiştir.

Hiçbir yaratığa nasib olmayan İlahi Esma ve alemin yaratılışının esas kaynağı olan Hayat, Kudret ve İrade ile, ancak insan nitelenebiliyor. Bu şekilde gerçekleşen dostluk nedeniyle, insanla yaratıcısı arasında karşılıklı muhabbetler, rabıtalar ortaya çıkıyor. Ulûhiyetten (ilahlık) arınmış olan ubudiyet (kulluk) ancak insanda, kulluk kokusu olmayan Rububiyet (Rab’lık)ancak Allah’da bulunduğundan, her iki taraf da kendilerinde, aralarındaki bağı ve dostluğu toplamışlardır. “Allah, Adem’i kendi suretinde yarattı,” (innallahe halake Ademe ala suretihi) manası, buradan kaynaklanmaktadır.

Aşağıdaki beyit, bu sırrı benzerlerinden daha açık bir şekilde dile getirmektedir:

Nefha-i Ruhü’l Kudüs’tür, suret-i insanı gör,

Hakk’ı isbat eyleyen ol hüccet-i bürhanı gör.

Cidden öyledir: Hak Celle Celaluhu’yu isbat eden en açık hüccet (delil), İnsan-ı Kamil’in sureti ve pak vechidir. Yine aşağıdaki şiirde bu konu, başka bir açıdan dile getirilmektedir: Ehlullah için, yani Hak Celle Celaluhu’nun eksiksizliğine mazhar olan yüce veliler için, en korkulacak yol kesici, bu cihan halkı ile dostluk ve ahbaplıktır.

Kaç hücumu cin ve insandan, mekânın halvet et,

Ki ehl-i halvet dostudur hemen Perverdigar (Yaradan, Rızıklandırıcı)

Anlamı şudur: Hak Celle Celaluhu’nun kendi suretinde yarattığı Adem’den kasıt, bu cansız suret olan avam halkı değildir. Zira, “Her cansız surete denilmez Adem” ledünni sırrı, bir an bile akıldan çıkarılmamalıdır. Seyr-i süluk erbabı, insanlardan, yani bu cihan halkı olan avamdan, cin ve periden kaçar gibi kaçmalıdır.

Yüce Mevla Celle Celaluhu, halvet erbabının arkadaşıdır. 

Sohbet: Allah Kullarını Sever

İki Bayram Birden

Bugün iki bayramı birden yapıyoruz. Birisi Cuma, birisi Ramazan. Ramazan-ı Şerif, oruç!.. Allah, bütün İslâm Âlem’i ile beraber kabul etsin. Amin. Bilmeyene, görmeyene, tutmayana; Allah onlara da nasip etsin. Allah onlara da nasip etsin. İnşallah.

Çok iyi günleriniz, iyi yeriniz, iyi yurdunuz. İyi dua edin. Sıkıca sarılın.

Aleyküm Selâm. Hoş geldiniz.

Allah razı olsun. Allah kabul etsin. Allah’a emanet olun. İyi günlerle tekrarına erdirsin.

Cuma, İlk Âdem’den

Ya Rabbim! Bugün, gününüz, saatiniz, dakikanız, en mübarek gündür. Elhamdülillah. Allah’ın ve Allah’ın Resulü’nün sevdiği insanlar için, İslam için, isim koydukları en iyi gündür. Cuma! Ta Hz. Âdem’den! Hz. Âdem’e farz oldu. Elbette! İsmi Cuma. Oruç…

Ya Rabbim! Rahmeti, rızasını nail etsin. Ya Rabbim! Lütfu ihsanından Ya Rabbim!... Cuma! İlk Âdem, selam üzerine olsun, ismi Cuma kıldı. İlk Âdem’e Cenab-ı Allah; “Bu Cuma’nın ibadeti, hepsinden fazla.” dedi.

Tarihi belli değil. Kaç bin sene? On iki bin, on beş bin sene diyorlar. Ama sahibi bilir. Tarih yok. Âdem’den bu ana kadar, hoş geldiniz. Allah tekrarına erdirsin. Ya Rabbim! İyi günlerle olsun Ya Rabbim! Kazasız, belasız olsun.

Ramazan ayından, Muharrem ayı… Her sene. Rızkı, kısmetleri bol olsun. Allah’ım! Sen Kerim’sin Allah’ım!

Cümleten, cümleten… Cümleniz hoş geldiniz.

Bugün iki mübarek güne tesadüf etti. İki mübarek gün. Birisi Cuma. Cem, Cemâl. Ne söylersen. Hepsi içinde. İlk Âdem’e.

Birisi de Ramazan-ı Şerif. İkisi bir güne tesadüf ettiler. Çok nasipliyiz, Elhamdülillah! O Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine çok nasipliyiz.

İslâm’ın Beş, İman’ın Altı Şartı

Birisi bugün. İslâm’ın beş şartının içinde. Bugün, bir günde iki bayram.

İlk Âdem selam üzerine olsun, ismi Cuma günü koydu. Bugün Cuma’dır. Cuma’nın faziletini, farzını, sünnetini, Cebrail Aleyhisselam’dan Âdem’e naklinde, “Sen de evlatlarına naklet.” dedi.

Oruç da aynı. Yani beş şartın içinde. Savm, salât, hac, zekât, Kelime-i Şahadet. O Bu beşin kıymetini çok bilin. İkisi bugün birleşti.

Neydi? Ramazan’la Cuma. İkisi bugün birleşti Elhamdülillah! Çok nasiplisiniz Elhamdülillah.

Allah, O Habibi Kibriya’nın yüzü hürmetine, Cenab-ı Resulullah, o Cuma’yı, beş şartı bilen, yüzü hürmetine az ile değil, zahmet ile değil; sefayla, çokluğuyla, ümmetimin çokluğuyla diyor, iftihar ederim. Çokluğuyla devam etsin, insanlığın sonuna kadar devam etsin inşallah.

Beş şartında bir de inanç var. İman var. İmanın altı şartı. Bütün, Hz. Âdem’den bütün Peygamberlere farz kılındı. İkisi bugün. 

Zenginliğin Kaynağı; Allah’a Kulluk!..

“Ümmetimin çokluğundan iftihar ederim.” diyor Allah’ın Resulü. Dedim, bugün iki bayram birleşti. İkisi de İslâm’ın beş şartı içinde. İkisi de ilk Âdem’e tecelli etti. O ilk Âdem’den bugüne kadar, seven ve sevilen, bilen ve bilmeyen, gören ve görmeyen, en evveli ve en sonuna kadar, Allah’ın Resulü Hz. Fahri Kainat Efendimiz, Muhammed Mustafa (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’ya nasip oldu.

Biz ümmetleri içinde… Çok zengin, çok zenginiz. Zenginliğin kaynağı, Allah’a kulluk! Elhamdülillahi Rabbil Âlemin! Bizim burada en büyük nasibimiz Peygamber Efendimize ümmet olmak. İşte zenginliğimiz burada.

Allah’ın Resulüne Hediyesi

Cenab-ı Allah, külliyatın Rabb’ıdır. Külliyatın Allah’ıdır. Cenab-ı Resululallah! Bir Rahman sıfatı var. Bir Rahim sıfatı var. Cenab-ı Hakk’tandır. Allah’ın Resul’e hediyesidir. Bismillahirrahmanirrahim’den gelir. Rahman sıfatı, güneş gibi, bütün insanlığa. Hepsine. Ne ki yaratmışsa Şamil’dir. Rahman, Rahman… Rahim sıfatı, Peygamberlere inan ve iman eden; Peygamberlere inan ve iman edenleri Rahim sıfatı da ona…

Şimdi Bismillahirrahmanirrahim, üçe bölünüyor. Birisi Allah’ın İsm-i Şerif’i. Her gün, her saat, her dakika. Başta Bismillahi Rahman yayılıyor. Rahman... Yerler, gök, “Allah!” diyor. On sekiz bin âlemi, halk etmiştir. On sekiz bin âlemi; Rahman sıfatı.

Bir de Rahim. Rahim sıfatı da, Peygamberlere ve Peygamberlerin ümmetlerine inanan ve iman edenlere. Şimdi, Cenab-ı Hakk’a hamdü senâ olarak, ikisine de talibiz bak. Allah`ının Kulu, Rahman sıfatında. Azim, büyük bir Peygamberin ümmetiyiz. Rahim sıfatına.

Bismillahi var. Rahman var, Rahim var. Buna hamdü senâ edelim. Şükür edelim. İslâmın beş şartının içindeyiz. İmanın da altı şartının içindeyiz. Evveli ve ahiri kendinden toplamış. Bir Kur’ân-ı Azimüşşan, kitap, Kur’ân-ı Mübin, Hakkul Mübin. O’nun içindeyiz. Kitabımızdır. Kainatın kitabı. Muhammed ümmeti buna çok bağlıdır.[1],[2] 

[1] Ahmet Kayhan’ın İzinde Topluma Hizmet Barış ve Birlik  Vakfı: http://www.ahmetkayhanvakfi.org/tr-tr/

[2] Ahmed Kayhan Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufi Görüşleri (Yüksek Lisans Tezi), Ayşe Sevinç, T.C Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Tasavvuf Anabilim Dalı, 2015.

f t g m