Himmetlerini dilenerek yazıma başlıyorum.
30. sayımızla huzurunuzda olmanın neşe ve keyfini yaşıyorum. İnşaallah hizmetimiz uzun soluklu olur da yeni gelen kuşaklar, bol kaynaklı asıl ürünlerden yararlanırlar. 2011 yılının ilk sayısı “hayırlı olsun” Hizmeti şiar edinen alicenap insanlarla yeni yıla başlamak büyük mutluluk ve zevk… 2010 yılını da böyle yüceliklerle tamamladık kanaatindeyim. Ne güzel!..
Şöyle ufak bir araştırma yaptım ve tesbit ettiklerimi mütevazı bir çalışma içerisinde siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim. Tarihin derinliklerine inince karşımıza nice güler yüzlü simalar çıkmaktadır. Elimizdeki verilere göre değerlendirirsek; ilk önce karnımızı doyurmuş büyüklerimiz… “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” demişler ve fırın kurup somun çıkartmışlar; biz de afiyetle yemiş, kendimize gelmişiz. Karşımızda büyük deha ve insan-ı kamil Yıldırım Bayezid Han zamanı velilerinden, Somuncu Baba Aksarayi Şeyh Hamid-i Veli Hamidüddin Efendi hz.lerini görmüş; dizinin dibine çökmüş ve kendilerinden ilm-i tevhidi telkin alma şerefine nail olmuşuz.
Hayatın bütün inceliklerini ilmek ilmek dokuyan, mana ve gönül sultanlarımızın, hangi meslekte olurlarsa olsunlar irşad ve tebliğ görevini büyük bir zevkle yerine getirdiklerini görüyoruz. Onlar “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah”ın özünü tattırmak ve anlatmakla huzur buluyor ve bulduruyorlar.Çünkü bu aleme gelmekten murat,Hakk’ı bilmek ve hep O’nunla olmanın şuuruna ermek ve mutluluğunu yaşamaktır. İşte gerçek kulluk bilinci bu olsa gerek… Zariyat,51/56. ayetinden içimize doğan, ruhumuzu aydınlatan anladığımız hakikat budur. İlm-i Hakikat’ın esrarını karşılıksız açan ve sunan gönüllere; Hak dostlarına minnet ve şükranlarımızı takdim ediyorum.
Hacı Bayram-ı Veli (ks) halifelerinden Ömer Dede’yi “Bıçakçı” ünvanıyla tanıyoruz. Yine o bölgelerde Ersüncü Baba’yı görüyoruz. “Ersün” hamur kesme bıçağıymış, O’nun sayesinde öğrendik. “Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı?” nüktesinde galiba çok gezen ağır basıyor çoğu kere… Öyleyse biz de Peygamber Efendimizin (sas) , “safiru tesıhhu=seyahat ediniz, sıhhat bulursunuz” hadisini uygulayarak “gezme” nin derin manasını anlamaya çalışacağız. “Sefer” hem maddi hem de manevi alanda idrak edilirse kazanç ikiye katlanır.
Hallac-ı Mansur’u bilmeyen var mı? Tahminim; yoktur. Pekiyi, “hallac”ın pamuk atıcı anlamına geldiğini bir bilsek ne güzel olur değil mi? Evlerimizde kullandığımız ve rahatımızı temin eden pamukların atılıp ince ince hazırlanıp hizmete sunulması az iş midir? Yastıklarımızdaki pamuğun atılmasıyla elde edilen rahatlığın aynısı ve daha fazlası gönlümüzün, kalbimizin içinde var olan duygularımızın pamuk misali atılması bizi ne güzel rahatlatır. Bir de yeryüzünün kıyamet günü hallaç pamuğu gibi atıldığını gözler önüne seren ayet-i kerimeleri okuduğumuzda halimiz nice olur!.
Karia Suresini derin derin düşünerek bir daha okuyalım. “Ölmeden evvel ölmenin” penceresinden bakarak konuyu tetkik edip sonuçlandırmak gönlüne aşk düşen mert insanların, “dervişler”in marifeti, hüneridir. “Kalmasın cane-Kimde hüner var” haykırışıyla Bizim Yunus ne güzel ifade ediyor!.. İşte böyle yeni yeni zevklerin ve neşelerin bütün benliğimizi kaplaması, vahdet deryasında yüzmek bambaşka bir duygu olsa gerek. İdris (as) terzilerin piri olarak bilinir. Bizi güzel elbiselerle süsleyen o insanları hayırla yad etmemek mümkün mü? Yıllar önce aşık insanlarımıza bu alanda hizmet veren Hayyat=terzi Vehbi Baba’yı hem hatırlıyor hem de hatırlatıyoruz. Hz. Hüseyin (ra) Ef.mizi şehid edenler acaba ne haldedir diye düşünürken, O’nun pak yolunu izleyen Sütçü Beşir Ağa’yı (ks) da aynı akıbete düşürenler aklımıza geliveriyor. Ne edelim, İlahi saltanat hükmünü icra ediyor. Takdir-i İlahi karşısında teslimiyet tek kurtuluş yolu. Sadece “Ey Rabbimiz, bizi razı olduğun kullar zümresine ilhak et” duası dillerimizden dökülüveriyor. Boynumuz bükük, kalbimiz kırık, gözümüz yaşlı, gönlümüz yaralı… Hz.Ali (kv) Efendimizin “El-ilmü noktatün, kesseraha’l-cahilün= İlim bir noktadır, onu cahiller çoğaltmıştır” vecizesinin deruni manasını bizlere kazandıran Pirimiz Seyyid Muhammed Nur (ks) hz.lerinin himmetlerini dileniriz. Kendileri bundan dolayı Noktacı Hoca olarak da bilinmektedir. Şerhi içeren eser Noktatü’l-Beyan adıyla bilinmektedir.
İpek ticareti yapan bir ailenin ferdi olan mümtaz insan, Haririzade=İpekçioğlu Mehmet Kemalettin Ef.(ks) hz.nin İstanbul-Boyacıköy’deki malikanesinde Hz.Pir Ef.mizi aylarca misafir ettiğini ve orada değerli alim ve ariflerle sohbetler yapıldığını hatırlayalım. İşte o meclisler bizim hayat kaynağımız olmuştur. Ankara’da da nakliyat kervanı olan Arabacı İsmail Ef. hz.lerini görüyoruz. O bölgeleri nur-ı Tevhid ile aydınlatmış büyük zat. Hz. Pir Ef.mizden sonra gelen daha nice büyüklerimiz var.Onları da yad edelim isterseniz. İdarecilik yapan güzel insan Kaymakam Ahmet Bey… Derin manalar ifade eden nükteleriyle meşhur Terlikçi Salih Efendi… Hayatta iken kendilerini görme ve bazılarının sohbetinde bulunma bahtiyarlığına erdiğim; İlahici Süleyman Efendi, Tüccar=Bezzaz Süleyman Efendi, Şemsiyeci Ali Efendi, Zahireci İmam Ömer Efendi, Polis Ali Efendi, Örmeci Ali Efendi, Kantarcı Halil Efendi ve Aziz Baba, Naneci Hüseyin Dede, Berber Mehmet Amca, Çıracı İbrahim Efendi gibi zevatı hayırla yad ediyoruz.
Gelelim çok yakın tarihimize; Efendi Babamız Ahmet Kumanlıoğlu hz. Menemen’de, Kitapçı Ahmet Efendi adıyla tanınırken; Karşıyaka’ya taşındıktan sonra Orman İşletme Memurluğunda çalıştığından dolayı bu kere Ormancı Ahmet Efendi diye tanındı. Ben İmam-Hatip Okulu’nda okurken(1960-1967) O’nun sayesinde Liseyi bitirene kadar hep yeşil renklerin içinde oldum. Yani yeşilden başka renk tanımadım diyebilirim. Çünkü orada çalışanlara resmi üniforma yapımında kullanılan yeşil renkli kumaşlar veriliyordu. Yeşil, umut ve ferahlık verir. Hz. Rasulullah (sas) buyuruyor: “Üç şey insanı dinlendirir. Su, yeşil ve güzel yüz” yani suya-deniz, ırmak vs., yeşile -çimen, orman, koruluk vs.- ve güzel ve güler yüze- mürşid-i kamile – nazar etmek, bakmak ve onları seyretmek insana hayat; ferahlık, huzur ve esenlik verir.
İstanbul’da Ahmet Soyyiğit Efendimiz, bir süre hayat mücadelesinde kıravat ve çorap yapım ve satım işleriyle uğraştığından Kıravatçı ve Çorapçı Ahmet Efendi diye bilindi. İzmir’de sağlığımızın baş mimarları Doktor ve Hekimcan Kemal ve Kamil Efendiler ile Zigon sehpacı Erdinç Efendi, Balıkesir’de Demirci Mehmet Efendi, Konya’da Kuyumcu-Sarraf Mehmet Efendileri de zikredebiliriz. Misalleri çoğaltmak mümkün. Hatırlayıp yazabildiklerim yazamadıklarımın da temsilcileri. Bundan başka yer ve unvan adıyla anılanlar da var. Kuşadalı, İzmirli, Ankaralı Malatyalı, Melnisalı, Vranofsalı, Bursalı, Üsküplü, Prizrenli vb. ünvanla meşhur Efendiler ile Hoca, Hocaefendi, Aşık, Müderris, İmam, Öğretmen gibi nam ile meşhur Efendiler de var. Allah hepsinden razı olsun.
Melamet, hikmet-i kadimenin “heyüla”sı gibi her sureti alan fakat hiçbir suretle kayıtlı olmama neşesi olduğuna göre bu neşeyi taşıyanlar da belirli ve kayıtlı ünvanlarda olmazlar. Her bir yerde ve meşru olan her bir meslekte icra-i faaliyette bulunurlar. “Çün buyurdu ol Rasul mutu kable en temutu/Ölmezden ön aşkıle öldüğüm müdür hata” diye haykıran Ümmi Sinan hazretleri, melamet zevkinin en tatlı meyvelerini vermiş Hz. Pir Muhammed Nurü’l-Arabi(ks)’nun, Divanı’nı şerhettiği “Yetiş Elmalı’da Ümmi Sinan’a” diyen Niyazi Mısri sultanı yetiştirmiştir.
Fehmi’de yoktu mekan/Huzurdaydı her zaman
Huzur nedir bilmedin/Bir de dervişim dedin
İlahisinde, Efendi Babamız Ahmet Kumanlıoğlu hazretleri; “huzurun dervişlikte olduğunu, dervişliğin de Fehmi’den (Anlayışlı efendiden) hem örnek hem de ders alınarak elde edileceğini işaret ediyor ve bu uğurda; “Biz geceyi güne kattık” matla’lı ilahisinde de 7/24 çalıştığını, zihnimize manidar bir şekilde nakşediyor. İşte, “o zaman tanımaz gayret ve hizmettir” bizi bugünlere getiren. Alnımızın ak ve başımızın dik oluşu, çok şükür, bu ruhun eseridir. “İyyake na’büdü ve iyyake nesta’in”in derin manasını biz onlardan talim ve tahsil ettik. Dünyanın faniliğini, ukbanın bakiliğini, ilm-i tevhid ile öğretti bu can sultanları. Öyle bir aşk şarabı içirdiler ki ezel-ebed mestiz. “Tatmayan bilmez” özdeyişinde gizlenen sır ve hikmetleri anlamak, ancak bir mürşid-i kamile süluk, intisap ve biatla gerçekleşir.
Her mürşide dil verme kim/Yolunu sarpa uğratır
Mürşid-i kamil olanın/Gayet yolu asan imiş
(Niyazi Mısri Ef.)
Kavuşanların yolu ve bahtı açık olsun.
Cenab-ı Hak’tan Hicri 1432 ve Miladi 2011 yılının hayırlara vesile olmasını diler, mutluluk ve iyilikler temenni ederim. 06.12.2010