Copyright 2024 - MEKSAV

EFENDİ BABAMIZ AHMET KUMANLIOĞLU HZ.’NİN 

HAKK’A YÜRÜYÜŞÜNÜN 33.YILI MÜNASEBETİYLE 

Sevgili Dostlar,

Sizlerle birlikte olmanın zamanı geldi. Günler ne çabuk geçiyor, elhamdülillah. Birdenbire Dergimiz’in bu 27. sayısında bana ayrılan bölümde Efendi Babamız Ahmet Kumanlıoğlu Hz.nin Hakk’a yürüyüşünün (28.7.1978) otuz üçüncü yılına girmemiz dolayısıyla, O’nun, anlamlı ve seçkin hatırasını hürmetle kaleme alıp, yad etmek istedim.

Sohbet eri can okuyucular, bize her halükarda, “sevgi” yi tavsiye ve talim eden Efendi Babamız’ın iki mektubunu siz canlara, doya doya okuyup, büyük keyif alasınız diye takdim ediyorum. Bunlara ilaveten, üç can dostunun da zat-ı âlileri hakkında, yıllar önce lütfettikleri hatıralarını, yad-ı cemil olarak sunuyorum. Elimizde, daha nice hatıra yazıları var. İnşaallah sırası geldikçe, onları da gün yüzüne çıkaracağız. Ama dergide ama kitap olarak…

Hasan Fehmi Divanı’nın ilk kırk ilahisini açıklama ve tashih çalışmaları devam ediyor. Hz. Pir Muhammed Nurü’l-Arabi ve sevenlerinin feyizli eserlerini de hazırlamaya gayret ediyoruz. Lütfen dualarınızı eksik etmeyiniz. Yaz sıcaklarının hissedildiği bu günlerde; “Fail-Mevsuf ve Mevcud Allah” rabıtalarına sımsıkı sarılan, güzel insanların hanelerine, Yüce Mevla’dan feyiz ve bereketler dilerim.Sizlere aşk ile sunduğumuz bu eserleri, sırtınızı yaslayıp  büyük bir keyif ve zevk ile okumanız  dileğiyle…

03.06.2010 Karşıyaka 

MEKTUPLAR :

Birinci Mektup: 

Ahmet İlkol (Kumanlıoğlu)                 

Karşıyaka 27.2.1973

6102 Sokak No:13/A

Karşıyaka- İZMİR            

Muhterem  Can Kardeşimiz Yaşar  İlaslan,

Kardeşimiz  Hüseyin Soyyiğit ile gönderdiğiniz mektubu aldım. Evvela siz kardeşimiz ve aile efradınıza Allah’tan sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim. Evlatlarınıza da anne ve babaya itaat ve bağlılık, Allah ve Rasul’üne sevgi ve muhabbet ile kendilerine anlayış ve derslerinde başarılar dua ve niyaz ederim.

Allah ve Rasul’ünün yolunda, şan ve şöhret gözetmeden, maksat ve menfaat düşünmeden, dünya metaına satılmadan, acize  tapmadan ve acizi kendinize taptırmadan, geçmişin günahından, geleceğin sevabından endişe duymadan, Mahluk-u Hüda’ya şefkat ve bütün insanlara, merhamet kapılarınızı ardına kadar açarak, Allah ve Rasul’ünden aldığımız feyizle, aşk, sevgi ve muhabbet deryasına, sen ve benden geçerek dalıp; yaşadığımız müddetçe yaptığımız ve yapacağımız hizmette Allah bizim yardımcımız, Allah’ın Rasul’ü; iki cihan serveri, Habib-i Kibriya Hz. Muhammet (sas), pirimiz  Muhammet Nur (ks) ve Evlad-ı Rasul önderlerimiz olsun. Amin, amin, amin…

“Dedi” ve “Dedim” davasından, alem-i beka’nın kazanılacağı yer olan, şu fani alemde, Davet-i Rahman’a uyduğumuz ve icabet ettiğimiz gün geçtik. Vuslat-ı Hak için yolumuz çok uzun; aynı zamanda eşkıya, kurt ve canavarlarla dolu. Buna karşılık, gücümüz ve takatimiz Allah’ın bahşettiği kereminden başka bir şeyimiz yok. Eğer “Dedim” ve “Dedi” yükünü de yüklenecek olursak, halimiz ne ola? Rabbim; bana, evlatlarıma, dostlarıma, seni bîla garaz sevenlere ve sevdiklerine bu yükü yükleme. Rahimsin, Şefi’sin, merhametlisin; bizleri rahmetinden, şefaatinden, merhametinden mahrum eyleme. Amin..

“Geçtim mülk-i fenadan gönlüm Allah’a döndü” Evet, “Dedim - Dedi” davası, mülk-i fenanın malıdır. Bundan geçilmeden, “İçtim ab-ı bekadan gönlüm Allah’a döndü” denilebilir mi? Ab-ı bekadan içecek ağız; “Dedim - Dedi” ile meşgul iken, beka suyu ile dolu olan bu alem-i mükevvenattan bir katre su içebilir mi? Elbette ki içemez.

Ey sevgili Rabbimiz!  Sana yokluk ile geldik. Bizleri Sen’den uzak eden, “Dedim - Dedi” meşgalesinden kurtar. Kurtar da, bütün aza-i cevarihimizi,  senin zikrullah, fikrullah, aşkullah, zevkullah, seyrullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Rasulullah’ın ile doldur. Doldur da; “Geçtim mülk-i fenadan , İçtim ab-ı bekadan” sırrını müşahede edelim. Amin, amin, amin…

Canım kardeşim, senden ne isterlerse ver. Sende var olan şey, senin ağırlığındır. “Dost yolu uzak” demiştim. “Bu yola ağırlık ile gidilmez” demiştim. Zaten alem-i bekaya giderken, bütün ağırlıkları burada bırakmayacak mıyız? O halde, seve seve ver gitsin. Yalnız vermeyeceğin, vermemek için yolunda can u baş vereceğin tek şey, “namus ve hayan” olmalıdır. Onu asla vermeyeceksin. Namus ve hayanın zahiri kısmını sana anlatacak değilim, bunu benden iyi bilirsin. Çünkü bir askersin, düşünen bir asker.

Allah bir müminin namusudur, Hz. Muhammet de hayasıdır. Halk arasında haya utanmaktır. “Halktan utanmayan Allah’tan korkmaz” derler. Yani o demektir ki, hayası kalkan insan, namusunu kaybeder. Hz. Muhammet (sav) baştan aşağı haya idi. Peygamber-i Zişan Efendimiz Miraç’ta; “Bana ne getirdin Ya Muhammed?” Diye sorulduğu zaman; “Ya Rab,  haya ederim, sana yoklukla geldim. Sana ne getirebilirim? Sende ne yok ki?” Diyen Rasulullah’ın ümmetiyiz Elhamdülillah. O halde “yokluktayız” dediğimiz zaman, yokluğun tamına ermemiz  gerekir. “Fena-yı tamda bul beka” diyen, Hasan Fehmi Hazretleri, Niyazi Demirörs’ün senden istediğini bize verseydi, bende ve sizde, o icazet dedikleri kağıt parçasının varlık nisbetine girer; “Fena-yı tamda bul beka” diyen emri duyamazdık.

Biz, bu alemde geliş gidişin hikmet sırrını çözen; Allah’ın fena ve bekasının perde-i esrarını   kaldıran, ben, sen, o, biz, siz, onlar bataklığından kurtulup, enfüsünde ben, sen ve o kesretini  vahdete çeviren; “Oldum Tevhid’e davet / Hemen ettim icabet /Ol sıdkile şehadet /Bildirdi beni bana” deyip  “men arefe” sırrını enfüsünde bulan, Muhammet Nur’un hadîmi, hizmetçisi;  Allah  ve Rasul’üne teslimiyette kusursuz insan, Hasan Fehmi Hazretlerinin dostlarıyız, aşıklarıyız, sevgilileriyiz. Ne mutlu bizlere!..

Hasan Fehmi Hazretleri diyor ki; “Yer taban gök tavan, içindekiler hep ihvan”. Bu işarete uyarak hareket edip; “Dedim - Dedi” davasından, ben vazgeçtim ey sevgili dostlarım, sizler de vazgeçin.

“Dedim - Dedi” her kötülüğün başı ve sonudur. Başı ve sonu kötü olan her şeyden vazgeçin. Sevin birbirinizi, sevin bu alemi içindekilerle. Yoksa Allah’a başka türlü vuslat edilmez. Siz, sizi sevmeyenleri görmeyin; onların “Dedim - Dedi” duymayın ve duymayalım da, Hasan Fehmi’nin Divan’ındaki işaret ettiği hedefe varalım, sevgili kardeşim.

Atalarımız dememişler mi; “… ürür, kervan yürür.”

Bizim icazetimiz, Allah aşkı, namemiz de Muhabbetullah’tır. İşte bu icazetname ile Allah yolunda, Allah ile  beraber, Allah’a giden Allah aşıklarıyız. Yolumuz mübarek, sonumuz mutlu olsun. Amin...

Hacı Sabri Efendi kardeşimiz, ve diğer kardeşlerimiz tüm kardeşlerimize sonsuz sevgi ve muhabbetlerle selamlarını sunarlar.

Ben de hepinizin gözlerinden öper, Allah’tan vücutlarınıza sıhhat, manalarınıza selamet,  dua ve niyaz eder, selamlarımı sunarım.

Selamlarım selametiniz içindir.                                                                   

İmza

 

İkinci Mektup:

Ahmet Kumanlıoğlu

Karşıyaka     1.6.1976                                                                                                        

6102 Sk. No: 13/A          

Karşıyaka/İZMİR                                                                                                               

Kardeşim Bahri Geçit,

Göndermiş olduğun 28.5.1976 günlü mektubunu aldım. İşyerinizde beraber çalıştığın arkadaşınla, aranızda geçen dini inançlar hakkındaki sohbetinizi okudum. Aklımın erebildiği, dilimin döndüğü ve kalemimin yazabildiği kadar şu mektubumu yazıyorum. Hidayet Allah(cc)’tandır. Allah (cc) cümlemizi hidayetinden mahrum etmesin. Amin…

“Çok kitap okuyor” diyorsunuz. Şüphesiz kitap okumak bilgimizi arttırır. Çok iyi bir şey yapmaktadır. Kendisini evvela tebrik ederim. Çünkü alemlerin Fahr-i Ebedi’si,  Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’e,  Allah’ın  “İkra; Oku Ya Habibim!.” diye ilk emri gelmiştir.  Ayet: “İkra’ bismi rabbike’llezi haleka”. Okumağa emredildiği kitap, nefsinin kitabıdır. Doğuştan, hatta doğmadan peygamber olarak yaratılan iki cihan serveri Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, Din-i Mübin-i İslam’ı kırk yaşında ilan etmiştir.

Dikkat edin! Hıra Dağı’nda kırk yıl, nefsinin kitabını okuyan Rasulullah Efendimiz, alemlere rahmet edici olarak gönderilmiş; hiçbir peygamberin ulaşamadığı  “vema erselnake illa rahmeten li’l-alemin” makamına ulaşmıştır. O halde yine bir ayet-i kerimede; “Ey Habibim, senin öğretmenini soruyorlar. Sen onlara de ki : “Senin öğretmenin benim” emrine göre hiçbir kitap, öğretmen bulmadan tahsil edilemez. (İnc. Kehf,18/38 ve  Duhan,44/8.-HFK)

Hocalara niçin gideriz? Bu kadar büyük öğretim kurumları kurulmuş, başlarına hocalar getirilmiş, bir öğretim yılında milyarlarca liralar harcanmış ve harcanmaktadır. Hepsi ilim tahsili için.

Dünyada okunması en güç kitap, kitabullah olan bizim kitabımız, Kur’an-ı Azimü’ş-şan’dır. Lafzı Arapça, manası ise Allah’ça olan bu kitabı ancak bu lisanı bilenler anlayabilirler. Okuduğunu anlamadan okumak, amel etmek başkadır; bir de okuyup anlayıp amel etmek başkadır. Bu kişilere “İhlas ile amel eden kişilere muhlisun” denir. Allah (cc) cümlemizi ihlas ile amel eden kişilerden eylesin. Amin.

İhlas ile yapılan amel, aşk ile yapılan ameldir. Dinimizin büyükleri -ki alimleri- ihlası anlatmaya, arifleri de aşkı anlatmaya ömürleri boyu çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. İlim ve irfandan yani ihlas ve aşktan haberi olmayan nefsaniyetlerinin emrinde hizmet edenler ise, daha açık diyeyim; nefislerinin kitabını okuyamayan ve halkın arasında menfaatleri icabı bilgin geçinenler, İslam’ı ikiye bölmüş ve yıllar yılı bu ayrılık devam etmiş ve etmektedir.

Kardeşim Bahri, bir çatı altında çalışan iki arkadaş, İslam Dini’nin vecibelerini yerine getiren iki kardeşsiniz. Sizden ricam, bir kardeş ve bir arkadaş gibi kalblerinizi ve gönüllerinizi kırmadan kardeşçe yaşamanızdır. Yunus Emre Hazretleri’nin bir dörtlüğünü yazmadan geçemeyeceğim.     

            Gökten inen dört kitabı  /  Günde bin kez okur isen

            Vallah didar göremezsin /  Bir gönül yıktı isen

Onun için, her ikinize de, bu mevzularda münakaşa etmemenizi, fikir yürütmemenizi -ve bilhassa senden- rica ediyorum. Bilmemek suç değil, bilmediğini bildiği halde ısrar etmek, kalb kırmak, gönül yıkmak Allah indinde suçtur. Kendi bilginiz üzerinde yani mesleğiniz üzerinde daha fazla bilmek, millete ve kendimize daha yararlı olmak için münakaşa edin. Onu da kavgaya dönüştürmeden, yarar sağlamak için yapın. O kardeşimizin, dini mevzudaki bilgisini bilmiyorum. Fakat siz kardeşimizin bu mevzularda öğrenmek istediğiniz bir şey varsa; kardeşimiz ve arkadaşımızdan münakaşa etmeden öğrenmeyi size tavsiye ederim. Eğer sohbetleriniz münakaşaya ve kavgaya dönüşürse, işte o zaman size tavsiyem hemen muhabbeti kesiniz ve kendi vazifelerinizdeki arkadaşlığınızı kardeşçe sürdürünüz. Daha iyi olur. Birbirinize olan sorularınıza, birkaç kelime diyemeden geçemeyeceğim.

1-İrade-i cüz’iyye nedir ve kime aittir?

2-Bir tarikat şeyhine ilham adı altında vahiy gelir mi?

3-Belli bir makama geldikten sonra teklif kalkar mı?

Bu suallerin cevapları için kütüphaneler dolusu, ciltlerle kitaplar yazılmış, münakaşalar edilmiş ve hatta öyle zamanlar geçmiş ki, bu suallere verilen cevaplar için adamlar asılmış, derileri yüzülmüş, zindanlara atılmış, sürgünlere gönderilmiş. Allah’ın (cc) rızasını kazanmak, bunları halletmekle olacağını sanmayın. Rıza-ı İlahiye, yukarıda yazdığım gibi kalb ve gönül kırmadan ihlas ve aşk ile yapılan ibadetle olur, kazanılır.

İbadet kaç kısımdır? Aşağıda onu belirteceğim. Ondan ayrılmayın. Kendinize ihlas ve aşk tedarik ederek yapmaya çalışın. Ta ki Allah (cc) sizden ve cümlenizden razı olsun. Amin…

1-Savm; oruç tutmak. Bütün nefsi iştahları gerektiren şeyleri terkle yapılan ibadet

2-Salat; namaz kılmak. Aza ve bedenle işlenen ibadet

3-Hac; hacca gitmek. Hem beden hem de malla işlenen ibadet

4-Zekat; zekat vermek. Malla işlenen ibadet

5-Kelime-i şehadet. Lisanla yapılan ibadet

İşte böylece İslam’ın temeli olan yukarıda yazdığım beş şartı, belirttiğim gibi  ihlas ve aşk ile yapmaya çalışın. Allah (cc) cümlemizi kendisine kul, Habibi Edibi  Hz. Muhammed (sav)’e ümmet eylesin. Kusur ve hatalarımızı bağışlasın.  Amin…

Her ikinize de ayrı ayrı selamlarımı sunar, Allah’tan sağlık ve sıhhatler dua ve temenni ederim.

Selamlarım selametiniz için olsun.  Amin.                                                          

İMZA

B-HATIRALAR:   

Birinci Hatıra:                                                  

Efendi Hazretleri, madden ve manen örnek bir insandı.Bu alemde, maddeden manaya yükselen, nurun ala nur olan, karanlık gönülleri aydınlatan bir nur idi.

Benim için, Efendi Hazretleri’nin yapmış olduğu her sohbet, Kur’an ayetiydi. Nasıl ki Kur’an ayetlerinin hiçbiri için, hatta bir harfi için: “gereksizdir” diyemezsek, Efendi Hazretleri’nin her bir sohbeti, her bir sözü, bizler için o kadar çok gereklidir. Çünkü o dünya ve ukbasını Allah için terk etmiş; fenafillaha uğrayıp, bekabillahta doğmuştur.  Onun elinden işleyen, dilinden söyleyen Allah olmuştur.

O bizim, madden ve manen en yükseğe ermemizi ister; bize daima, baş olmayı telkin ederdi. “Çöpçü isen çöpçü çavuşu, memur isen amir, işçi iseniz patron olmaya bakın” derdi.

Bir gün, özel ziyaretine gittiğimde bana: “Erdinç, yirmi dört ayar saf altın ol. Seni eline alan kuyumcu senin içine istediği kadar bakır koysun, seni ister bilezik yapsın; isterse kolye yapsın. Ama sen yirmi dört ayar saf altın ol” demişti. Bizim, maddi ve manevi zirveye ermemizi isterdi.

Efendi Hazretleri’nin bir an yanında bulunmak, O’ndan bir söz bir kelam duymak o kadar kıymetlidir ki, ona paha olmaz. O’nun her sözü, bir tohum gibi bire bin verir, bire milyon verir. Hatta bir sözden sonsuz manevi rızıklar meydana gelir.       

Bir gün, bir sohbetinde şöyle demişti; “Size bu sohbeti yapmak için ölüp de dirildim.” O zaman anlıyoruz ki, Efendi Hazretleri burada Hakk’ı izhar etmekte. Hak ölümsüzdür. Hakk’ın muhabbeti, Hakk’ın kelamı da Kur’an’dır. Bu nedenle Efendi Hazretleri’nin sohbetleri ihvan için ebedi, sönmeyen bir ışıktır. Kuru toprakları sulamak için gökten yeryüzüne inen Hakk’ın rahmeti idi.

İhvanların mutluluğu için saadeti selameti için bütün vaktini bu yolda harcardı. İlahisinde buyurduğu gibi;  “gecesini gündüzüne katmış”, halka hizmet ederek, Hakk’a hizmet zevkini tatmıştır. Onun için, O’nun her sohbeti bize bir nur, bir ruhtur. Biz O’nun sohbetiyle hayat bulduk. Benim için O’nun sözü ve sohbetleri aynı hava gibidir. Nasıl ki bir insan, hava almadan yaşayamazsa, ihvan da O’nun sohbetini duymadan, almadan yaşayamaz.

Efendi Hazretleri vatanını, milletini, bayrağını canı gibi severdi. Orman İdaresi’nde görevli olduğu zaman, mesai saatinde bitiremediği işleri, mesai sonunda evine getirip, evinde tamamlayıp tekrar götürürdü. Efendi Hazretleri Orman İdaresi’nden ayrıldıktan sonra, yerine alınan kişiler Efendi Hazretleri’nin yapıp yetiştirdiği işleri yapıp yetiştirememişler. Onun için Efendi Hazretleri gerek madde gerek manada bize tam bir örnek insandı.

O’nun bize yapmış olduğu muhabbet, ab-ı hayat gibidir. Bu sudan içenler  Hızır, İlyas gibi ölümsüz olurlar. O’nun suyu bugün yine kesilmeden akmaktadır.

Bir gün biri gelip Efendi Hazretleri’ne; “Ben namazı Kabe’de kılıyorum” deyince, Efendi Hazretleri de ona;  “Boşuna zahmet çekiyorsun, ben Kabe’yi buraya getirip kılıyorum” diyerek cevap vermiştir. Çünkü alemlere sultan olan, dilediğini dilediği anda yapar. Bir ilahisinde; “sultanların sultanıyız” diyen Efendi Hazretleri “Hu” da huzur bulup, Hakk’ı zuhura çıkarmıştır.

Efendi Hazretleri benim için her an her yerde mevcuttur. Efendi Hazretleri’nin hakikatine eren Hacı Babamız da ilahisinde; “her yüzden nazarım sen” demektedir.

Efendi Hazretleri sevenlerinin gönlünde taht kurmuş; bugün yine sohbet yapmaktadır. Allah himmetinden bizleri mahrum etmesin. Amin.                                                  

24 Kasım 2001

Erdinç ÖZKAN

 

İkinci Hatıra: 

Muhterem Hocam, Efendim

Efendi Hazretleri’nin hatıralarını istiyorsunuz. Hatıralarımız  şöyledir.

Bir Karagöl Hatırası vardır. Gönüllerden silinmez. Anlatmakla bitmez.

Diğer bir hatıramız da;  Bir gün Efendi ile buluştuk, Dedebaşı’nda. Orman İdaresi’ne ait olan ciple Yamanlar Deposu’na gittik. Yolda giderken bana; “ Sen Divan’dan bir ilahi ezber edeceksin. O da Hasan Fehmi Divanı’ndan  ‘Bir yüze verdim gönül, her dem ona divane ben /  Yakarım sinemi, anın aşkına pervane ben’ olsun dedi. Bunu dedikten sonra da döndü dedi ki; “Aşık derviş olacaksın, sadık derviş olacaksın. Bir de aşk tedarik edeceksin.”  

Hatıralar zincirine devam ediyoruz.

Bir gün iş dönüşü Efendi’yi ziyarete gittim. O anda onları sofrada buldum. Yemekten sonra Efendi dedi ki; “Hüseyin, kalk bakalım. Hasan’ın ve Kamil’in elinden tut ve biraz ayak zikri yapın.” Biz üçümüz ayak zikrine başladık. Hemen Efendi de kalktı, bizimle yarım saat beraberce zikir yaptı. Böylece o güzel günleri yaşadık ve hala yaşıyoruz. Himmeti üzerimizde daim olsun. Amin.

Hocam biliyorsunuz. Efendi Hazretleri Adana’ya gitmişti. Dönüşünde yine ziyarete gittim. Çamın altında yatıyordu. Elini öptüm, oturdum yanına. Biraz sohbet etti.Daha sonra, “yap bir ilahi” dedi. Ben de okudum. “Aşkın meyinden bir kadeh içtim/Sarhoş göründüm ağyare karşı” Arkasından “Bir yüze verdim gönül, her dem ona divane ben/Yakarım sinemi, anın aşkına pervane ben” Akabinde “Yar yüreğim yar/Gör ki neler var” ilahisinden sonra yüzüme tebessümle bakarak: “Bir de Niyazi Divanı’ndan; ‘Çün sana gönlüm mübtela düştü’ ilahisini yap” dedi.  Ben de: “Efendi, yapayım ama sırasına göre çıkaramam” dedim. Bana: “Divanı al, ondan oku” dedi ve ben de okudum.  

Ruhu şad olsun. Amin.                                      

14.01.2002 Pazartesi

Hüseyin Meraklı

 

Üçüncü Hatıra:                       

Ahmet Efendi’yi Nasıl Anlatayım?         

 

         Ya Rabbi aşk ateşi ile yandırdın beni

         Kurumuş yaprağa döndürdün beni

         Aşkın rüzgarı ile savurdun beni

         Ahmed’inden nurun ile doldurdun beni

 

         Ezelden aşık oldum ben sana

         Elestü hitabıyle girdin gönlüme

         Beli deyüp öptüm mürşidimin elini

         Ahmed’inden nurun ile doldun gönlüme

 

         Zikrini verdin mürşidimin dilinden

         Beli deyüp öptüm elinden

         Aşkın ateşiyle gönlüme girdin

         Ahmed’inden nurun ile hayat verdin

 

         Ezelden kaderimmiş Ahmed’imi buldum

         Zikrin nariyle gönlüme girdin

         Sevdim mürşidime tabi oldum

         Tevhid’in sırrı ile gönlüme doldun

 

         Ahmet Efendi Kumanlıoğlu’ndan

         Bana üflendi bir nefes

         Gayrıları  yaktı yıktı ol nefes

         “Daimi zikirde ol” dedi her nefes

 

         Ahmet Efendi melametin dönüş noktası

         Ehil ellerle bugünlere geldi

         Sabri Efendi ile terakki etti

         Ahmet Efendi’nin gayesi de bu idi

 

         Ahmet Efendi Sabri’sinde zuhura geldi

         Melameti  ihvana sen anlat dedi

         Bu melamet sizlerle ihya olsun dedi

         Ahmet Efendi’nin isteği yerine geldi

 

         Ahmet Efendi ilmi çok severdi

         Hasan Efendi’yi  Libya ‘ya okumaya gönderdi

         Gençlerin okumasını  çok  isterdi

         Okumuş kişilere ihtiyacımız var derdi

        

 

         Ahmet Efendi’yi nasıl anlatayım

         O uçsuz bucaksız derya idi

         Halil ise bir damla katre idi

         Ben katremi bugün ummana saldım

20.01.2004

Halil Aras

 Not:

A- Yaşar İlaslan Ef. ve Bahri Geçit Ağabeylerimiz rahmet-i Rahman’a ermişlerdir. Ruhları şad olsun.

B- Erdinç Özkan(1950), Hüseyin Meraklı (1933) ve Halil Aras (1924) can dostlar  İzmir- Karşıyaka’da sohbetlere aşk ile devam ediyorlar. Cenab-ı Hak onlara, bizlere ve bütün ehl-i tevhide sağlıklı ömürler nasip etsin. Amin.                  

Perşembe  /   03 Haziran 2010                                              

                          

f t g m