Copyright 2024 - MEKSAV

MEHMET ORUÇ

 

1917-1995

Biz bu meydan-ı cihanda Allah’ın meftûnuyuz

Gerçi mecnun çoktur amma biz O’nun mecnûnuyuz

Mehmet Oruç

Dini korkutmadan sevdirmek gerektiğini, İslamiyet’in; edep ve hoşgörüye dayandığını, akla, bilime, insan yaratılışına ve modern çağın gereklerine en uygun din olduğunu ve gerçek anlamda yaşatılabilmesinin ancak, laik ve demokratik Atatürk Türkiye’sinde mümkün olabileceğini topluma anlatmak için bir ömür boyu çaba harcayan MEHMET ORUÇ 1917 yılında İstanbul’da doğmuştur.  Tahsil hayatını burada geçirerek İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İlk ilahiyat derslerini merhum babası Müderris Hafız Osman Efendi’den almış daha sonra uzun yıllar, tasavvuf âlimi merhum Fahrettin Kaptanoğlu’nun öğrencisi olmuştur.

Avukatlık mesleğini icra etmeyerek, Diyanet İşleri Başkanlığında Müşavere Kurulu üyeliği, Personel Başkanlığı ve Müfettişlik gibi çeşitli kademelerde görev almıştır. Görevi gereği Türkiye’nin hemen hemen her yerini dolaşarak “Örnek Vaazlar” adı altında vaazlar vermiştir. Zaman zaman cezaevlerinde; özellikle Ankara Mamak ve Keskin cezaevlerinde de vaazlar vermiş ve bir defasında, izin günü ile vaaz günü çakıştığında bir mahkûmun izne çıkmaktan vazgeçip vaazı dinlemeyi tercih ettiğini bildirmesi, MEHMET ORUÇ’un meslek hayatının en güzel anılarından birini oluşturmuş ve kendisini, Hak sohbeti zevkinin gönüllerde yer etmesine vesile ettiği için daima Allah’a şükretmiştir.

Bir başka güzel anısı da, Avusturya’nın en bilgili Katolik Papazı’nın öğrencisi olan Heidi Hasselt isimli bir hanımın 8 aylık bir mektuplaşmanın sonucunda, -tabiî ki Allah’ın izin ve yardımı ile-, Müslümanlığı kabul etmesini sağlamış olmasıdır. O yıllarda bu mektuplar gazetelerde yayınlanmış ve geniş yankılar uyandırmıştır. Mehmet Oruç başta Ehl-i Beyt ve Ashap olmak üzere Hz. Mevlânâ, Hz. Abdulkadir Geylani ve Yusuf Emre Hazretleri gibi tüm evliya ve ulemâya yürekten bağlı olmakla birlikte bir tarikat veya grubun üyesi ya da lideri olmayı arzu etmemiştir.

Hepsinden aldığı feyzi ama kuşkusuz, öncelikle Allah’ın bize en büyük lütfu olan Kur’an-ı Kerim’den ve ilahi aşkın sembolü olan Peygamber Efendimizden aldıklarını akıl ve gönül potasında erittikten sonra insanlara sunmuş ve böylelikle İslam’ı gerçek yüzü ile tanıyan, gerçek anlamı ile yaşayan, İslam ve insan olmanın onuru ile vatanına, milletine, devletine ve insanlık âlemine faydalı olacak nesiller yetişmesi için çalışmayı en kutsal vazife bilmiştir. Çok iyi derecede Arapça bilen Mehmet Oruç Suudi Arabistan ve Irak’ta da bulunmuş ve Bağdat Edebiyat Fakültesinde iki yıl öğrenim görmüştür. Diyanet İşleri Bakanlığından Başmüfettiş olarak emekli olmuş ve 1968 yılında İzmir’e gelerek Özel Türk Kolejinde 16 yıl Din ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yapmıştır. Bunun yanı sıra gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmış, vefatına kadar Yeni Asır gazetesinde köşe yazarlığına devam etmiştir. Ayrıca çeşitli TV kanallarına dini sohbet programları hazırlamış, pek çok kuruluşun düzenlediği konferans ve panellere katılmıştır. Evli bir çocuk babası olan Mehmet Oruç 10.12.1995 tarihinde Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Geride bıraktığı pek çok yazısının derlenerek kitap haline getirilmesi için çalışılmaktadır. O’nun ve tüm geçmişlerimizin ruhu şâd olsun.

Vefatından sonra bir yakınına rüyasında telkin edilen dörtlük, Efendi’nin kabir taşında yazılıdır:

Biz bu âlem-i nasutta

Allah’ın mecnûnuyuz,

Ayet-i aşkız Kur’an’da

Biz O’nun meftûnuyuz.            

Mehmet Oruç Hazretlerinin Vakfımızın kurucusu İbrahim Hakkı Öçal Efendi’ye bizzat kendi el yazısı ile gönderdiği mektup ve şiirlerden aşağıda örnekler sunuyoruz:

Muhterem Dost,

Şu mesut, uçsuz bucaksız kâinat mabedi, Allah’ın aşk mürekkebi ile yazdığı bir Kur’an’dır.

İnsan ise bu Allah Kitabı’nın fihristidir. Gerçek Müslümanlık, bu irfan meyhanesinde, burcu burcu aşk kokan bir atmosfer içinde, duygu, düşünce ve ef’al’inde aşkın egemen olduğu, seven, sevilen ve sevgiyi, hizmeti, ibadetler üstü ibadet bilen bir insan olmaktır.

Peygamber Efendimiz Fırka-i Naciye’ye müjdeler. Bu mezhebin aşk mezhebi olduğu ayetlerle sabittir. Çünkü sevenlerin mezhepleri, sevilenlerin mezhepleridir. Allah şöylebuyurur: “Yuhubbine ve yuhubbinebu” bu ayet: Allah’ın sevmediklerinin, Allah’ı sevemeyeceklerinin en kesin delilidir.

Ne mutlu sevenlere, sevdikleri için sevilenlere ve sevgiye hizmeti ibadet bilenlere, aşk mezhebinden olanlara... Benlik ancak aşk potasında erir. Benlik cenabetleri ancak aşk deryasında giderilir. Cenneti cennet yapan dostluk, bu mezheptedir.

Sizi, bu sarhoşlukla bu kutsal meyhanede kucaklar, tekrar tekrar öper, dostluk bayramınızı biz de candan tebrik ederiz...

                                                                                                                          Selamlar, Saygılar

                                                                                                                            Mehmet ORUÇ

                                                                                                                                 28.06.1985

f t g m